Nohudun meşe ateşinde başlayan yolculuğu
Ağın ilçesinde yetiştirilen tüylü nohut hasadının ardından evlerin önünde kurulan ocaklarda yöresel yöntemlerle üretimi gerçekleştirilen Ağın leblebisi, 3 yıl önce alınan “Coğrafi İşaret Tescili”nin ardından her geçen yıl biraz daha fazla talep görüyor. Her aşaması özenli ve zahmetli olan leblebinin yapımında kullanılan yöreye has nohut, kum ve meşe ateşi üzerinde lezzet üçgeni oluşuyor. Leblebi yapımı için önce nohutlar kazanlarda suyla kaynatılıyor. Kaynayan nohutlar, büyük saçlarda meşe odunu ateşinde sıcak kumla kavruluyor. Kavurma işlemi bittikten sonra tekrar bir eleğe dökülen nohutlar, kabukları soyularak tüketime hazır hale getiriliyor. Kilogram fiyatı 25 TL olan ve yılda ortalama 350 ton leblebi üretilen tescilli Ağın leblebisi, Türkiye’nin yanı sıra yurt dışından da talep görüyor. 7 yıldır ağın leblebisi yapan 4 çocuk annesi Leyla Öztürk, aynı zamanda ailesine de ekonomik destekte bulunuyor.
“Ağın leblebisinin en önemli özelliği kumudur”
7 yıldır leblebi ürettiğini belirten Leyla Öztürk, “Annemle bu işi devamlı yapıyorduk ama kendi evimiz için yapıyorduk. Şimdi ise kendi bahçemde bu işi yapıyorum. Ürettiğim leblebileri bakkallara veriyorum. Elazığ, Malatya ve Ağın’dan gelip buradan alıyorlar. Ben de çocuklarımla bu işleri yapıyorum. Bu işin en önemli şeyi kum, çünkü kumumuz farklı bir kum. Özel çıkarıldığı bir mağarası var. Gidip mağaradan getiriyoruz. Bu kum olmazsa olmazımızdır. Leblebileri de bundan yapıyoruz. Bu kum olmazsa istediğimiz o kıvama gelmiyor. Daha önceden Ağın’da başka leblebiciler denediler, olmadı” dedi.
Günlük 130 ile 150 kilogram leblebi ürettiğini belirten Öztürk, “Evimde leblebileri üretiyorum, paketliyorum ve satıyorum. Bu da evime bir ek gelir oluyor. Bir tek eşim çalışıyor, ben de ona yardımcı olmaya çalışıyorum. Çocuklarım da üniversite okuyor. İlk önce çiğ nohudu temizledikten sonra tencereye tuz ve su koyarak kaynatıyorum. Kaynadıktan sonra nohutları içine döküyorum. Pişene kadar devamlı karıştırıyorum. Piştikten sonra kızgın kumun içine döküyorum. Ondan sonra karıştırıyoruz” diyerek yapım sürecini anlattı.
Ahmet Mücahid Kantarcıoğlu – Rıdvan Yeşilırmak