AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantısı sonrası önemli açıklamalar
AK Parti Sözcüsü Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu.
Srebrenitsa Soykırımının 25’inci yıl dönümüne ilişkin açıklama yapan Çelik, “Bilinen şey; bu bir soykırımdır ve orada Birleşmiş Milletler (BM) üniforması giyen Hollanda askerleri bundan sorumludur. Aradan geçen 25 yıla rağmen bununla ilgili ciddi bir yargılama yapılmamıştır. İnsanlığa karşı suçların cezasız kalmasının en çarpıcı örneklerinden biri olarak halen hafızalarımızdadır. Halen uluslararası ceza yargılaması bakımından Avrupa’nın göbeğinde gerçekleştirilmiş bu soykırıma karşı yeterli bir cevap verilmiş değil” dedi.
Türkiye’nin, bir daha Srebrenitsa’lar olmasın diye kararlılığa sahip bir ülke olduğuna dikkat çeken Çelik, “Gerek Libya’da, gerek Suriye’de buna izin vermemek konusunda Türkiye elinden geleni yapmaktadır. Eğer biz mültecileri topraklarımıza almasaydık, Kobani’deki Kürt kardeşlerimizi topraklarımıza almasaydık onların da başına Srebrenitsa’da olanların bir benzeri gelebilecekti. Ya da Türkiye meşru Sarrac hükümetine destek vermeseydi Fransa’nın ve bazı ülkelerin destek verdiği Hafter’in benzer katliamlara imza atacağı konusunda hiçbir şüphe yoktur” ifadelerini kullandı.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye karşıtı konuları gündemine almaya devam ettiğini söyleyen Çelik, “Akdeniz’de İstikrar, Güvenlik ve Türkiye’nin Konumu adlı bir oturum yapıldı. Burada bir Fransız parlamenter Avrupa medeniyetinin düşmanı olarak tanımlıyor Türkiye’yi. Bu Fransız zihniyetine bir kere daha bu Hafter’e verdikleri desteği, bu toplu mezarların Avrupa medeniyetinin neresine düştüğünü hatırlatmak isterim. Eğer Türkiye Suriye’den kaçan mülteci kardeşlerimizi ölümden kurtarmak için topraklarını açmasaydı, bunların hepsi Avrupa’ya gitseydi bugün ortada Avrupa demokrasisi diye bir şey kalmazdı. Türkiye yönettiği göç politikasıyla esasında Avrupa demokrasilerini korumuştur” açıklamasını yaptı.
Fransa’nın Libya politikası ve Türkiye’ye yönelik saldırılarını değerlendiren Çelik, şunları söyledi:
“Orada bir oyun oynamaya çalıştılar. Açık ve net bir şekilde Fransız ve İngiliz gazeteleri de yazıyor bunu. Kendilerince ince bize göre sinsi bir oyun oynamaya çalıştılar. Bir yandan Hafter’e destek verirken bir yandan da Hafter ile Sarrac arasında arabulucu olmaya çalıştılar. Ama Hafter’e verdikleri destek Libya halkına toplu mezar olarak döndü. Bunları uyardık, daha önce bunları Ruanda’da yaptınız, Cezayir’de yaptınız diye. Bunu çok çarpıcı hale getiren ahlaksız bir jestte bulundular. Cezayir’e yönelik yapmış olduğu bir jest geçende işittik. Savaş ganimeti olarak el konulup Fransa’ya götürülen ve müzede sergilenen Cezayirli mücahitlerin kafataslarından 24 tanesini iade etmişler. Cezayirli mücahitlerin cesetleri bir direniş sembolü olmasın diye, bunların kafataslarını alıp Fransa’ya götürdüler. Tam 171 yıl boyunca mukavva kutularda bunları sergilediler, üstelik müze yaptılar. Şimdi bunlardan 24 tanesini bir jest olarak, bize göre ahlaksız bir jest olarak iade ediyorlar. Uyarılarımızın ne kadar doğru olduğu bu son ortaya koyulan jest denilen durumda da gözüküyor. Bu vahşi zihniyetin Türkiye’ye dönük eleştirilerini Libya’da bu toplu mezarlar ortaya çıkmışken kendilerine bu eleştiriler üzerinden bu tarihi, bu yaklaşımları hatırlatıyoruz. Her gelen Cumhurbaşkanı, Cezayir’in sömürge geçmişinden dolayı seçim kampanyası sırasında Macron’da yaptı, özür dilemesi gerektiğini söylüyor ama şimdi özür dilemek yerine aynısını yapıyorlar, Libya’da da, destek verdikleri kuvvetler insanlığa karşı suç işleyen bir takım gruplara destek veriyor. Dolayısıyla burada Fransa’nın Türkiye’ye söyleyeceği hiçbir söz yok. Fransa Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanımızı hedef alarak, Cumhurbaşkanımızın meşru Sarrac hükümetine verdiği desteği hedef alarak oradaki toplu mezarların üstünü örtemez. Kendisinin sömürge geçmişiyle bir kere daha hesaplaşmasında bir fayda olduğunu değerlendiriyoruz.”
Online alışveriş sitesi Wayfair ile ilgili iddialara ilişkin de önemli açıklamalarda bulunan Çelik, “Pek çok arkadaşımız bize bu konudaki kaygılarını ilettiler, bunun incelenmesi gerektiğini söylediler. Tabi bu yabancı bir alışveriş sitesi, burada bir çocuk elbisesi 300 bin TL’ye satılıyor. Tabi bir çocuk elbisesi, ayakkabısı bu kadar yüksek fiyatlara satılır mı diyerekten bakıldığında birileri bunun bir çocuk istismar mekanizması olduğuna dair bir kanaate varmış. Tabi ki bu işin bize yansıyan bir boyutu söz konusu ise güvenlik birimlerimiz inceleyecektir, biz bu gündemi ilgililere bildirdik” dedi.
Covid-19 ile ilgili Türkiye’ye dönük seyahat yasaklarını yakından takip ettiklerini belirten Çelik, şu açıklamada bulundu:
“Bunların hiçbirinin sağlam gerekçesi olmadığını söylemek isterim. Türkiye bu süreci başarıya yönetmiştir. Türkiye’nin tedavi protokollerinin ne kadar başarılı olduğu görülmüştür. Türkiye Dünya Sağlık Örgütü ve diğer mekanizmalarla şeffaf bir ilişki içerisindedir. Biz bütün misafirlerimizi kendi koyduğumuz kurallar çerçevesinde izin verdiğimiz ülkelerden bekliyoruz. O ülkelerde Türkiye’ye dönük olarak bir seyahat yasağı konulması son derece yanlıştır. Türkiye’nin tedavi protokolleri ve covide karşı aldığı önlemler her bir misafirimizi de korumaya yeterlidir. Gerekli tedbirler çerçevesinde bu yasakların objektif kriterlerle değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.”
15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümü ile ilgili de açıklama yapan Çelik, “Bütün örnekleriyle bakıldığında sahiplenmiş demokrasi kavramı gözüyle bakıldığında 15 Temmuz’da yaşanan durum dünyada demokrasi tarihini yeniden yazdıracak kadar önemli bir direnişi işaret etmektir. Bizim bu açıdan darbelere karşı, demokrasimizi enfekte etmek isteyenlere karşı, demokrasimizi vesayet yoluyla zehirlemek isteyenlere karşı, demokrasimize karşı suikast girişimi niyetinde olanlara karşı ne kadar bağışıklık kazanmış bir bünyeye sahip olduğumuzun bir göstergesidir. Sahiplenilmiş, bedeli ödenmiş, hakkedilmiş bir demokrasimiz var ve o gün Fetullahçı Terör Örgütü’nün ülkemizi işgal etmesine, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir iradesini ortadan kaldırıp sapık bir dini rejim kurmasına karşı bütün millet topyekun direnmiştir. Bu sene de yine Cumhurbaşkanımızın başkanlığında bir devlet, millet töreni olarak bu 15 Temmuz direnişi şehit aileleriyle bir araya gelerek başlayacak bir programla anlamına uygun bir şekilde idrak edilecektir, tekrar anılacaktır” ifadelerini kullandı.
Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması konusuna yönelik Çelik, “Bu kararın çıkması kuşkusuz egemenlik haklarımızın doğal bir neticesidir. Türkiye kendi mülkiyetinde olan bir mekanın nasıl kullanılacağına kendisi karar verir. Yabancı devletlerin bir takım eleştirileri var, anlıyorum fakat Türkiye’nin içinden yapılan eleştirilerin çok yakışıksız olduğunu ifade etmek isterim” dedi.
Çelik, Ayasofya’nın ibadete açılmasından sonra UNESCO tarafından kültürel miras olarak kalıp kalmayacağı ile ilgili şunları kaydetti:
“Ayasofya’nın evrensel bir mirası, anlamı var, UNESCO’nun dünya kültürel miras listesinde, acaba bu korunacak mı diye. Tabi ki korunacak. Ayasofya cami işlevini yerine getirirken aynı zamanda yurt dışından ya da yurt içinden gelecek herkesin ziyaretine açık olacak. Oradaki Ayasofya’nın evrensel mirasını temsil eden ikonalar, freskler aynen korunacak. Onlar namaz saatinde ya ışık sistemi ya perde sistemiyle kapatılacak. Daha önce burayı parayla ziyaret edenler şimdi ücretsiz olarak ziyaret edebilecekler. Evrensel dünyanın kültürel mirasının ihtişamlı bir parçası olan Ayasofya Camisi, cami olarak ve evrensel dünyanın kültürel mirasının ihtişamını taşıyan büyük bir mekan olarak bütün insanlığa görkemini göstermeye devam edecek.”
UNESCO’nun yaptığı açıklamaları da değerlendiren Çelik, “UNESCO’nun yanlış bir değerlendirme yapmayacağını düşünüyorum. Orada çok iyi uzmanlar var. Bu şekilde ibadet mekanı olarak açık olup aynı zamanda da evrensel miras listesinde olan yerler var. UNESCO yetkilileri şunu bilsinler: Burasının evrensel mirasın korunması konusunda Türkiye her türlü iş birliğine açıktır ve Türkiye bu konuda alnı açık bir ülkedir. Hiçbir şekilde bu konuda geri adım atan ya da bu mirası lekeleyen bir yaklaşım içerisinde hiçbir zaman olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Ayasofya’nın bütün özellikleri korunacaktır” diye konuştu.
Yunanistan’dan gelen açıklamaları da değerlendiren Çelik, “Başkentinde cami olmayan tek Avrupa Birliği ülkesi Yunanistan’dır. Hiç konuşmaması gereken, Osmanlı camilerine ve eserlerine karşı saygısızlık yapmakta birinci olan bir ülkedir. Hiç konuşmaması gereken bir ülke varsa o da Yunanistan’dır. Burada, Ayasofya Camii hukuki açıdan Türkiye’nin egemenlik haklarını kullanmasından ibaret bir kararla cami işlevini sürdürecektir. Bu kültürel miras listelerinden biz Ayasofya’nın kesinlikle çıkarılacağını düşünmüyoruz. Hiçbir şekilde bu kriterlerin dışında bir Ayasofya’nın işlevi yoktur. Fakat birileri bizi bununla korkutuyorsa, o kültürel miras listesiyle Ayasofya şereflenmez, o kültürel miras listesi Ayasofya ile şereflenmiştir. Ayasofya’nın şerefe ihtiyacı yoktur. Tam tersine o miras listelerinin şerefe ihtiyacı vardır. Ayasofya cami olarak o muhteşem özeliklerini, o ihtişamını yine dünyaya göstermeye devam edecek, yine dünyaya açık olacak” dedi.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın, Ayasofya’nın ibadete açılması kararına yönelik yapmış olduğu açıklamaların sorulması üzerine Çelik, “Bu zihniyetin mutasyon hızına yetişmek imkansız. Bunu artık bizim siyasetçi olarak bizim kapsama alanımızdan çıkıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Danıştay’ın verdiği karar üzerine bir uygulama gerçekleştiriyor. Bu sefer bunu da suçluyorlar. Tersini yapsaydı, ‘hukuku beklemeden karar aldı’, ‘diktatör’ diyeceklerdi. Gerçekten yüksek bir mutasyon hızı var. Bunlar herhalde covid-19 ile yarışa girseler covid-19 daha yarışa başlamadan bunlar sonuca ulaşırlar. Böylesine saygısız bir açıklama olabilir mi” cevabını verirken, 15 Temmuz hain darbe girişimine yönelik yaptığı açıklamaları ise şöyle değerlendirdi:
“Türkiye Cumhuriyeti devlet başkanı herhangi bir yerdeyken, uçak, helikopter, koruma bütün imkanları kendisinin emrindedir. Bunların her an hazır ve nazır olması son derece doğaldır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının her an korunması devletin namusudur, bundan daha doğal bir şey olabilir mi? Devleti temsil edecek tek makamdır, orduların başkomutanıdır. Her türlü imkanının yakınında olmasından daha doğal ne olabilir.”
Bir gazetecinin, “Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılması noktasında Yunanistan’dan gelen açıklamaları değerlendirdiniz. Bu noktada ABD’den, Rusya’dan ve Vatikan’dan da gelen açıklamalar var. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna karşılık Çelik, “Yunanistan’dan gelen açıklamaların hiçbir ciddiyeti yok. Yunanistan şunu unutmasın, burası Türkiye’nin egemenliğinde bir mekandır, Türkiye burada egemenlik haklarını kullanıyor. Yunanistan, Avrupa’nın şımarık çocuğu olarak bu Türkiye ile Yunanistan arasında bir mesele değil, dünya ile Türkiye arasında bir mesele olması gerekir diyerekten dünyayı Türkiye’ye karşı kışkırtmaya çalışıyor, bunlar boş işler. Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’dan gelen açıklamaların ortak bir özelliği var. Onlar karardan memnun olmadıklarını ifade ediyorlar. Biz de bu kararın egemenlik haklarımız çerçevesinde olduğunu söylüyoruz. Arkasından, Türkiye’nin bu mekanın herkesin erişimine açık olacağına dair garantilerini görmek istiyoruz diye ekliyorlar. Zaten bunları görecekler. 24 Temmuz’dan itibaren cami olarak ilk namaz kılındıktan sonra da her türlü dinden, her türlü ülkeden insanın erişimine açık olduğunu, o evrensel mirasın parçası olan ihtişamını herkesin görebileceğini de görecekler” yanıtını verdi.
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın makamındaki koltukların ve masaların haczedilmesine yönelik sorulan bir soruya karşılık Çelik, şunları söyledi:
“Bu CHP’li belediyeler çalıştırılmıyor iddiasını anlamakta güçlük çekiyorum. Her belediye başkanı seçime girdiği zaman ben belediye borçlarını ödeyeceğim, şu işleri yapacağım der. Bunu söyleyip belediye başkanı olduktan sonra onun bir takım projeleri olduğu varsayılır. Belediye ile ilgili de dersini çalışmış olması gerekir. Belediye başkanı oluyorlar, ondan sonra da biz bu kadar borç beklemiyorduk, biz bu hizmetleri nasıl yapacağız diyorlar. Siyasetçinin yeteneği hem bu borçları ödeyip hem de bu hizmetleri yapabilmesidir. Bunun en parlak örneklerinden biri Cumhurbaşkanımızın belediye başkanlığıdır. Bunu hükümet mi haczetmiş. Bu konunun hükümetle ne ilgisi var? Belediyenin borcu varmış, belediye borcunu kabul etmiş, ondan sonra itiraz süreci, öteki beriki, kamu zararı derken sonuç böyle olmuş. Ayrıca belediyenin malı varken niye makam haczedilmiş o da garip bir şey. Bu borç özel sektörden birisine olan borç. Sanki hükümet gelmiş belediye başkanının masasını ve sandalyesini almış gibi bir yaklaşım üretiliyor. Bunlar yanlış işler.”
İlker Turak